Monday, January 27, 2020

Dijital Çağda Müslüman Kalmak Üzerine

-Bu yazı İnsan İlişkileri ve İletişim dersi için hazırlamış olduğum bir ödevden alıntıdır.

Teknolojinin hayatın her anını işgal ettiği bir çağa denk geldik maalesef. Esef diyorum çünkü bizden önceki nesillerin yeni bir teknolojiye alışmak için en az 25-30 sene vakitleri varken, bizim hemen buna adapte olmamız gerekiyor. Hıza teslim oluşumuz yetmiyormuş gibi bu hıza ayak uyduramayışın da geride kalışa denk olduğunu tecrübe ediyoruz. Bu kitap dijitalleşen hayatı yakalamaya çalışırken ne hallere düştüğümüz, neleri yitirdiğimiz ve kim bilir daha neleri bu uğurda feda edeceğimizi gözler önüne seriyor.
Kitap üç bölümden oluşuyor. “Bildiğimiz Kitabın Sonu” okuyucuyu karşılayan ilk bölüm ve dört başlıktan oluşuyor.
Bu başlıklarda dikkatimi çeken konu; teknoloji ile erişimin kolaylaşması bir zamanlar kıymetli bir meta olan bilginin de kontrolünün vasata indirgenmesi anlamına gelmesi. Bilginin demokratikleşmesi ile güvenilirliğini yitirmesi eş zamanlı ilerleyen süreçler olarak seyrediyor. Doğru bilgiye  ve çarpıtılan bilgiye aynı erişim kolaylığında ulaşılıyor. Allame Google biz kullanıcılara kendi veri tabanından seçtiği bilgiyi yine kendi istediği şekilde sunuyor ve düşünme biçimimizi, bilgiyi algılama şeklimizi de kendine göre yontuyor. Teknolojinin sahipleri bizi erişmek istediğimiz bilgi üzerinden yönetiyor. Bu anlamda teknoloji üzerinden edinilen bilginin hakikati yansıtma derecesi ve masumluğu tartışmalıdır diyebiliriz. 
Bu bölüm altında değinilen bir konu da hiper-metin kavramıdır. Uzun metinlere tahammülsüz, dijital odaklı bir kuşakla karşı karşıyayız. Onların tercih ettiği nitelikteki hiper-metinlerin gelecekte okuma anlayışının bir öncüsü olduğu ifade ediliyor. Derinlikli okumanın yanı sıra edebi nitelikte eserlerin de bu hız çağında yitirilecek şeylerin başında geldiği düşünülüyor. Yeni teknoloji kitap, metin, yazar, okuyucu ilişkisini değiştirirken esasında bilginin değeri de farklı anlamlara bürünüyor.
İkinci bölüm “Dijital Çağda Gören Kim, Görünen Kim?” her şeyin tele-vizüel hale gelmesiyle görüntünün gerçeğin önüne geçtiği, gerçeklik algımızın bozulduğu bir çağın içinde olduğumuzu anlatıyor. Gerçeklikten koparılmış bu sanal görselleri bir noktadan sonra gerçek gibi algılıyor oluşumuz da aslında işin vahametini gösterir nitelikte. Gören ile görünen arasındaki gizli hiyerarşinin yıkıldığı bu çağda hepimiz gönüllü bir şekilde hayatlarımızı ifşa ediyoruz. Byung Chul Han’ın vurguladığı gibi görünür olmayanı şüpheli bulmak bu çağın psikolojik şiddetidir. Orwell’in “Big Brother”ına benzer bir gözün bizi izliyor oluşu kim bilir belki bir haz da veriyor, görünmediğimiz anları yaşamamış sayıyor, göremediğimiz hayatların varlığını sorguluyoruz. Eskiden istihbarat ajanlarının peşine düştüğü bilgileri sosyal medya profillerinde sunmakta beis görmüyoruz. Bu da yetmezmiş gibi her şeyden sakındığımız çocuklar bu çarpık zihniyetin bir sonucu olarak teşhir ürünü olarak sergilediğimiz evcil hayvanlara dönüşüyor.
Son bölüm “Teknolojinin İnşa Ettiği Yeni Kültür” dijital çağın insanların olayları algılayışı üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor. Televizyon ve sosyal medya araçlarının hem üslubu hem muhtevayı dönüştürdüğü için tasavvufi terbiye için uygun olmadığı belirtiliyor. Bu tarz platformlarda muhatabın belirsiz oluşu verilen mesajı da kırılmaya uğratıyor ve alıngan kimlik siyasetine kapı aralama riski taşıyor. Örneğin; bir din görevlisinin verdiği mesaj pek çok insan için anlamlıyken, kötü niyetli insanlar tarafından propaganda malzemesi haline getirilip toplumda infial yaratacak bir forma sokulabiliyor. 
Bu bölümde bir başka sorun da “bağlantı bağımlılığı” olarak karşımıza çıkıyor. İletişim ve haberleşmenin niteliği değiştiğinden, her an her yerde ulaşılabilen bireyler haline geldik fakat bu tarz ulaşılabilirlik insanın varoluşuna dair bir bilgi sunmuyor. Bunların yanında sanal dünya ciddi bir yasal yaptırımın olmadığı, kurallar üstü bir mecra olarak varlığını sürdürüyor. Bu konudaki sınırlandırma girişimleri de sansür denilerek, ifade özgürlüğüne saldırı sayılarak bertaraf ediliyor. Nihayetinde siber alem kanunsuz işlerin rahatça icra edildiği, engel koyulamayan bir platform haline geliyor.
Her şeyi alınıp satılabilir bir anlayışa indirgeyen kapitalizm teknolojiyi ve dijital çağı da kendine göre şekillendirmeye devam ediyor. Bütün bunların içinde yaşayan biz Müslümanlara düşen Hz. İbrahim’in “Batıp gidenleri sevmem” dediği gibi fani olanın farkına varmak, bizatihi dünyanın geçiciliğini ve ötelerde gerçek dünyanın varlığını idrak etmektir.



No comments:

Post a Comment

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...